HABER ARŞİVİ- BÜLENT ARINÇ

Geçmişe dair derlediğimiz haber arşivinde Sn, Bülent Arınç’a dair haberler, Bülent Arınç’ın geçmiş tarihlerde söylemleri ve haberleri yer almaktadır.

03 Mart 2014 “Yalancıdan Başbakan Olmaz”
Bekir Bozdağ, Bülent Arınç

Bülent Arınç ve Bekir Bozdağ’ın yolsuzluk soruşturmasında evrakların imhasına dönük karar yok” beyanlarını yalanlayan, “yolsuzluk soruşturmasında evrakların ve ses kayıtlarının imhası kararını” bildiren belgedir.

Arşiv: Haber Arşivi 'Bülent Arınç' Sayfa 1/1

08 Mart 2013: Bülent Arınç, İsrail devletinin var olma hakkının altını çizdi

Bülent Arınç, Türkiye’nin geçmişteki hataları için özür diledi.

Kültürler arası diyalog ve barış kuruluşu olan ‘Inter Dialog Institute (IDI)’ toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İsrail devletinin var olma hakkının altını çizerken, Türkiye’nin tarihte dini azınlıklara yapmış olduğu hatalardan dolayı özür dilediğini belirtti.

Kamuoyunun Gloria otelleri zincirinden tanıdığı Türk işadamı ve turizm yatırımcısı olan Nuri Özaltın, TUI AG Türkiye Danışmanı Hüseyin Baraner ve Alman siyasetçi Prof. Dr. Friedbert Pflüger’in girişimleriyle kurulan ve dinler, halklar ve kültürler arası diyalogu destekleyen IDI enstitüsünün dün Almanya’nın Başkenti Berlin’de yaptığı toplantıda çok sayıda konuşmacı söz aldı.

En duygulu konuşma ise Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan geldi. “Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar: Barış mümkün!” başlığı taşıyan toplantı sonrası açık oturumda Yahudi cemaatinden, Başbakan Erdoğan’ın İsrail’i eleştiren sözleriyle ilgili gelen soruları yanıtlayan Arınç, şöyle dedi:

“Biz Yahudi dini veya İsrail’in var olma hakkının sebeplerine karşı değiliz. Şimdi siz bana bu açıklamalardan kırıldığınızı belirtirseniz, ben de şöyle derim: Bizim bir hükümetimiz var. İsrail’in de var. Bizim dünyadaki birçok ülkeyle ilişkilerimiz var. Türkiye, bu anlamda küresel bir oyuncu olduğunu iddia ediyor. Türkiye yine de küresel sorunların çözümleriyle ilgili kararlarında, her geçen gün daha fazla dikkat çekiyor. Her hükümet, zamanı geldiğinde bir başka hükümeti eleştirmiştir. İsrail devleti de bizi eleştirebilir. Ve bunu geçmişte haklı olarak da yapmıştır. Aynı şekilde biz de İsrail hükümetinin davranışlarını eleştirmişizdir ve bu eleştirinin altını çizmişizdir. Hükümetler gelir ve gider. Biz gözlemleriz ve ya eleştiririz veya takdir ederiz. Ancak şundan emin olabilirsiniz; Ne Başbakanımız ne de bakanlarımızdan biri, sizin dini duygularınızı incitecek tek bir söz etmeyecektir. Biz mevcut ve daha önceki İsrail hükümetlerini sert dille eleştirdik ve gerekirse eleştireceğiz de. Ancak İsrail devletinin var olma hakkını asla tartışmaya açmayız. Ancak hiçbir zaman Yahudilerin dinleriyle ilgili incitici bir söz söylemeyiz.”

Gözlemcilere göre Arınç’ın bu sözleri, ‘İsrail devletinin var olma hakkı vardır’ olarak yorumlanırken, bu sözlerin, Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta sarf ettiği ve yabancılar tarafından ‘Siyonizm ile Faşizmi’ aynı hizaya getirme olarak yorumlanan sözleri gölgesinde büyük önem taşıyordu.

Arınç özür diledi

Bülent Arınç’ın dikkat çeken diğer sözleri ise şöyleydi:

“Sevgili dostlar, Dürüst ve gerçekçi olmalıyız. Geçmişte Türkiye’de de üzücü olaylar yaşandı. Bununla 50’li yıllarda İstanbul’da yaşanan olayları kastediyorum. Yunan-Ortodoks Patrikliği inkar edildi, hor görüldü, yok sayıldı ve aşağılandı. Bugün ise çok sayıda taşınmazı azınlık cemaat ve vakıflarına iade ettik. Şunun da altını çizelim: İade ettiğimiz bu taşınmazlar, asıl sahiplerinin haklarıdır. Yani onlara bir sadaka veya iyilik yapıyor değiliz. Ellerinden alınan yasal haklarını geri veriyoruz. Biz bu iade edilen malları, onların inançlarının kutsal malları olarak görüyoruz ve bu ülkede geçmişte yaşananlar için özür diliyoruz.”

07 Mart 2013: Bülenç Arınç’a Berlin’de TGB şoku!

Almanya’nın başkenti Berlin’de Hıristiyan Demokrat Partisi’ne (CDU) yakın Konrad Adenauer Vakfı’nda (KAV) “Değişen Türkiye” konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye Gençlik Birliği Almanya üyeleri tarafından protesto edildi. Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen eski Meclis Başkanı Rita Süssmuth’un katıldığı konferansın açış konuşmasını yapan KAV Başkanı, Bülent Arınç ve AKP Hükümeti hakkında övgü dolu sözler sarfetti. Arınç konuşmasında, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde özellikle demokratikleşme alanında önemli ilerlemeler kaydettiğini iddia ederken, TGB’lilerin Ergenekon Tertibini gündeme getirmesi üzerine büyük şaşkınlık yaşadı. Yaklaşık 150 kişilik salona 25 üyesi ile katılabilen TGB Berlin, Ergenekon Tertibi sonucu tutsak alınan Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Engin Alan, İlker Başbuğ, Doğu Perinçek, Fatih Hilmioğlu, Sevgi Erenerol, Çetin Doğam ve Hikmet Çiçek gibi 15 yurtsever aydının fotoğraflarının bulunduğu posterler açtılar. TGB Almanya Genel Başkanı Beyhan Yıldırım, Arınç’a ‘Hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Onlarca gazeteci, yazar, milletvekili, öğrenci, biliminsanı ve subayın hesabını kim verecek? Dünyada benzeri görülmeyen milyonlarca sayfa İddianame uydurdunuz. Demokrasiyi ayaklar altına aldınız. Hal bu iken, hangi demokratikleşmeden bahsediyorsunuz?’ tepkisine Arınç yanıt veremedi. Bunun üzerine Yıldırım sesini daha da yükselterek Arınç’a bakarık ısrarla “Cevabı var mı, var mı” diye haykırdı. Arınç ise morali son derece bozgun ve bitkin bir şekilde sessizliğini korudu.Toplantıyı yöneten moderatör Ali Aslan’ın Yıldırım’ın sözünü kesmek istemesi üzerine TGB Almanya Başkanı, Almanca ‘Burada AKP faşizimini mi uygulamak istiyorsunuz’ diye sorarak sözlerinin kesilmesine izin vermedi.

Arşiv: Haber Arşivi 'Bülent Arınç' Sayfa 1/1

Öte yandan, toplantının başından itibaren TGB Almanya Başkanı Yıldırım ve çevresindeki TGB Berlin üyelerini adeta kuşatmak isteyen Arınç’ın korumaları açılan afişlere el koymak istediler. Yıldırım’ın konuşması sırasında korumalar ve TGB’liler arasında ufak çaplı arbede yaşandı. Bir koruma görevlisi, MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’ın demir parmaklıklar arkasındaki fotoğrafını alırken, salonun diğer tarafında bulunan bu vatansever gençler, Devrim Şehidi Kubilay, Malatya Üniversitesi Eski Rektörü Fatih Hilmioğlu, araştırmacı-yazar Mehmet Perinçek’in fotoğraflarının yanı sıra “Ne Kadar Ağlasan Fayda etmez! Bölemeyeceksiniz! Yıkılacaksınız!” yazılı büyük bir pankart açtılar. Yaşananlar karşısında Arınç’ın yüz ifadesinin bozulduğu dikkatlerden kaçmadı.

Salonda ADD Berlin, CHP Berlin, İP Berlin üyeleri de hazır bulundu. Yıldırım’ın konuşmasının yurtsever vatandaşlar tarafından alkışlandığı gözlemlenirken, TGB’liler eylemlerinin ardından toplu halde “Yıkılacaksınız” diye haykırarak salondan ayrıldılar. TGB Berlin üyesi Kurtuluş Özkökdemir, Arınç’a “Alman halkına yalan söylemeye mi geldiniz? “2023 Vizyonu” kalacak çünkü siz yıkalacaksınız’ diye seslendi. Berlin’de TGB’yi karşsında bulan Arınç, saat 21:00’da bitmesi beklenen konferansı bir saat erken terk etmek zorunda kaldı. Protesto sonrasında Yıldırım, KAV Başkanı’na Ergenekon Tertibini özetlemesi üzerine polis, TGB’li gençlerin kimlik bilgilerini almaktan vazgeçti. Alman basının da yoğun ilgi gösterdiği protestoda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Yıldırım, Ergenekon tertibi kapsamında Türkiye’de yüzlerce yurtsever aydının esir alındığını aktararak, söz konusu kişilerin ABD’nin Ortadoğu’daki kanlı planlarına karşı direndikleri ve Cumhuriyet Devrimi kazanımlarını savundukları için tasfiye edilmek istedendiklerini vurguladı. Yıldırım, gazetecilere Türkiye’nin AKP faşizminden kurtulacağını, kurulacak Milli Meclis, Milli Hükümet sayesinde Batı ile ilişkilerin de normalleşeceğini söyledi.

07 Mart 2013: Arınç’tan Vatandaşa: Oylarınız Altın Değerinde

Arşiv: Haber Arşivi 'Bülent Arınç' Sayfa 1/1

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç üç günlük Almanya ziyareti çerçevesinde Berlin’de iki gün süren temas ve ziyaretlerde bulundu. Arınç Türk basın mensuplarının da sorusunu cevapladı. Berlin Büyükelçiliği küçük sinema salonunda basın karşısında çıkan Arınç burada özellikle son İmarlı görüşme tutanaklarının basında yayınlanması ile ilgili olarak o görüşmede söylenenlerle ilgimiz yok şeklinde cevap verdi.

Basın toplantısında Almanya’daki ziyaretinin ilk gününü değerlendiren Arınç Türk Alman Parlamentolararası Dostluk grubu ile görüştüklerini daha sonra Alman Meclisi’nde Kültürler ve Başbakan Yardımcısı Arınç “Şimdi orada görüşmeye gidenler BDP milletvekilleri, karşılarında da Öcalan duruyor. Eskiden, yeniden, biraz yukarıdan, biraz aşağıdan, biraz fazla, biraz eksik epey bir şey konuşulmuş. Biz bu konuşmanın şahidi değiliz, tarafı değiliz. ‘Şöyle konuş, böyle konuş’ noktasında bir talimat veren ya da yol gösteren konumda da değiliz. Dolayısıyla açıklanmaması gerekirken bir şekilde birileri tarafından servis edilmiş olmasını doğru bulmuyoruz” dedi.

Bülent Arınç Berlin’deki Türk basının sorularına verdiği cevapta “Silahların susması, eylemlerin olmaması, kanın dökülmemesi ve Türkiye’nin canının acıtan, gerçekten kronik bir hale gelen terör meselesinin bir şekilde bitmesi konusunda yeni bir girişim başladı. Bütün gönlümüzle istiyoruz ki hayırlı, güzel, verimli bir sonuca ulaşsın ve gerçekten silahlar bırakılsın, eylemler bitsin. Varsa Türkiye’de terörist gruplar, bunlar yurt dışına çıksınlar. Devam eden süreç içerisinde de Türkiye terör meselesinden kurtulmuş olsun, büyümesini, gelişmesini ve toplumsal barışını bir an evvel kurabilsin” görüşlerini dile getirdi.

Başbakan Yardımcısı “BDP milletvekilleri, karşılarında da Öcalan duruyor. Eskiden, yeniden, biraz yukarıdan, biraz aşağıdan, biraz fazla, biraz eksik epey bir şey konuşulmuş. Biz bu konuşmanın şahidi değiliz, tarafı değiliz. ‘Şöyle konuş, böyle konuş’ noktasında bir talimat veren ya da yol gösteren konumda da değiliz. Dolayısıyla açıklanmaması gerekirken bir şekilde birileri tarafından servis edilmiş olmasını doğru bulmuyoruz” ifadelerini kullandı. Arınç, toplumun hassas,yetini anladığını belirterek “Öcalan her şeyi söylerse söyler, bazen büyük söyler, bazen küçük söyler. 12 yıldır ceza evinde olan bir insanın haleti ruhiyesi içerisinde neler söyleyeceğini biz bilemeyiz. Karşısındakilere mesaj vermek için veya bir yerlere bir haber ulaştırmak için kendi üslubunu kullanabilir. Yani bunu beğenirsiniz veya beğenmezsiniz” dedi.

Tutanak meselesini daha fazla uzatarak tartışmak yanlısı olmadıklarını da dile getiren Arınç bir soru üzerine Berlin’de uzun süredir Eğitim ataşesi olmamasını yeni öğrendiğini belirterek Pazartesi günü Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda konuyu Eğitim Bakanı’na ileteceğini söyledi. Yurt dışında oy kullanılması ile ilgili olarak da Arınç “Sizlerin her bir oyu altın değerinde” mesajını verdi. Hukuki alt yapının hazır hale getirildiğini ve ilk olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yurt dışında oy kullanılabileceğini anlatan Arınç, yurt dışı seçmen kütüklerinin güncellenmiş olması gerektiğini ifade etti. Başbakan Yardımcısı Arınç, Yüksek Seçim Kurulu’ndan yetkililerin önümüzdeki günlerde Almanya’ya gelip daha detaylı açıklamalar yağacaklarını bilgisini verdi.

Bülent Arınç Almanya’da güçlü bir Türk medyası olduğunu, ilki Köln’de yaptıkları toplantılardan üçüncüsünü de Fransa da gerçekleştireceklerini dile getirdi. Köln kentinde TRT’nin stüyosunu açacaklarını anlatan Arınç kültür ve dinler arası diyalog başlıklı Alman Parlamentosu’nda yapılan toplantıya İsrail Büyükelçisi’nin katılmamasını ise “Toplantıya katılan Yahudi cemaatinin çokd eğerli temsilcileri onun eksikliğini hissettirmedi” şeklinde manidar bir cevap verdi.

24 Eylül 2012: Gerektiğinde süpürgeden yana olabilmektir adalet!
Balyoz fena indi

Balyoz Davası ile ilgili mahkeme kararı açıklanmazdan az önce not defterime (facebook sayfama) “365 kiliseye karşı 365 asker” başlıklı şu notu düşmüştüm:

“Miladi takvime göre bir yılda 365 gün var. Malta’nın başkenti Lawelatta’da 365 kilise var. 250’si tutuklu olmak üzere Balyoz Davası’nda 365 asker yargılanıyor. 365 rakamında bir hikmet aramıyorum elbette. Bu tamamen bir tesadüf. Ancak iddiaya göre; yargılanan 365 askerden her biri, Lawelatta’daki bir kiliseyi değil, İstanbul’daki bir camiyi bombalamayı planlıyorlarmış! Bugün karar günü. Sanıkların tamamının ceza alması hiç önemli değil. Bir tane asker bile bu davada mahkumiyet alsa, bu beni son derece utandırır. Çünkü hiç bir demokrat insan, darbeci bir orduya sahip devletin vatandaşı olmak istemez. Ben de istemem.

Tutuklu general Çetin Doğan’ın dediği gibi, verilecek kararın sadece mahkeme heyeti hakkında değil, başta sanıklar olmak üzere TSK ve Türk Milleti hakkında da hayırlı olmasını dilerim. Türk yargısının bağımsız olmadığı ve bu sebeple verilecek kararın hukuki olmaktan çok siyasi olacağı iddialarına gelince; Türk Yargısı sadece balyozcuları yargılamıyor. Bu ülkede milyonlarca dava görülüyor. Milyonlarca dava dururken, sadece Balyoz Davası’nın siyasi olduğunu iddia etmek sanırım inandırıcı değildir. Öyle olsa bile, kendisini Molla Kasım yerine koyan bir üst mahkeme çıkacak ve söz konusu davadaki eğrilikleri düzeltecektir.

Bazı sanık avukatlarının, davaya girmek yerine, ekran ekran dolaşıp müvekkillerini televizyon ekranlarından savunmalarını isabetli bulmuyorum. Bu manevrayı, büyük ölçüde tribüne oynamak ve sanıklar lehine kamuoyu desteği sağlamak olarak yorumluyorum. Duyarlı her vatandaş gibi ben da mahkemenin kararını heyecanla bekliyorum. Tek dileğim, bu davada hiç bir askerin ceza almamasıdır.”

Kararın açıklandığı günün ertesinde ise yine not defterime (facebook sayfama) şu notu yazdım:

“Dün, sadece Türkiye Cumhuriyeti tarihi için değil, bütün Türk Tarihi için önemli bir gündü. Balyoz Davası çerçevesinde iki testi çarpışmış ve tabiatıyla birisi kırılmıştır. Balyoz Davası’nın, hukuki bir dava değil, siyasi ve rövanşist duygularla açılan bir dava olduğu iddiaları hiçbir zaman silinmeyecektir tarihten. Bunun yanında sanık askerlerin mahkeme heyetine karşı takınmış oldukları umursamaz tutum da asla silinmeyecektir tarihin hafızasından. Askerler, usulü dairesinde kendilerini savunmak yerine, mahkeme salonunda Onuncu Yıl Marşı ve Harbiye Marşı söyleyerek adeta güç gösterisinde bulunmuşlardır. Org. Çetin Doğan’ın, mahkeme heyeti hakkında sarf etmiş olduğu ‘Vereceğiniz karar hakkınızda hayırlı olsun’ şeklindeki sözleri ise tam anlamıyla bir tehdit içermektedir.

Gerek askerlerin Mahkeme heyeti karşısında takınmış oldukları tavır, gerekse savunma avukatlarının mahkemeye girmeyip TV ekranlarında yaptıkları şovlar, tam anlamıyla tribüne oynamak ve mahkeme heyeti üzerinde kamuoyu baskısı yaratma amacı taşıyordu. Bunun yanında Başbakanın BDP’lilerin dağdaki militanlarla kucaklaşması hadisesi ile ilgili olarak söylediği ‘Yargıya söyledim, onlar da gereğini yapacaktır’ şeklindeki sözleri ve Bülent Arınç’ın yakın geçmişte söylediği ‘Yaptığımız düzenlemelerle bundan sonra sıkıysa darbe yapsınlar’ anlamına gelen sözleri, tam anlamıyla Balyoz Kararı’na gölge düşürmüştür.

Gerekçeli kararı görmeden tenkit etmek doğru değilse de, mahkemenin bu kadar çok mahkumiyet kararı vermesi herkes gibi beni de şaşırtmıştır. Doğrusu ben, askerlerin emir komuta zinciri içinde yaptıkları bir çalışmadan dolayı, özellikle dava konusu çalışmaların yapıldığı 2003 yılında alt rütbelerde bulunan askerlerin tamamıyla berat edeceğini, dolayısıyla berat kararı verilenlerin daha çok olacağını tahmin ediyordum. Bu bakımdan, mahkeme kararının Yargıtay aşamasında düzeltileceğini kuvvetle muhtemel görüyorum.”

Balyoz Davası’nın sonucunun açıklandığı gün için “Bütün Türk tarihi için önemli bir gün” dememim sebebi; hukuki olsun, siyasi olsun, neticede balyoz kararları, kesinlikle TSK içinde bir tasfiyeye sebep olmuştur/olacaktır.
Tarihimizde TSK içinde benzer tasfiyeler elbette olmuştur. Bu tasfiyelerin en kayda değer olanı Enver Paşa ve arkadaşlarının Balkan Savaşları arifesinde yapmış oldukları tasfiyedir. Benzer hadiseler, cumhuriyet döneminde de yaşanmıştır. Hatta Har Okulu’nun hiç mezun veremediği dönemler de yaşanmıştır bu ülkede. Ancak, bu tasfiyelerin ortak yanı, daha çok TSK içindeki cuntaların güç gösterisi şeklinde cereyan etmiş olmasıdır. Yani, bu tasfiyeler daha çok askerlerin askerleri tasfiye etmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Bunun yanında, Başbakan Süleyman Demirel’in dönemin Genel Kurmay Başkanı Cemal Tural’ı, Başbakan Turgut Özal’ın ise dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun’u emekli etmesi örneğinde olduğu gibi, zaman zaman sivil otoritenin TSK içinde gerçekleştirmiş olduğu küçük çaplı tasfiyeler de yaşanmıştır bu ülkede. Ancak bunların hiçbirisi “Balyoz Davası” nın sebep olduğu/olacağı tasfiye kadar geniş kapsamlı olmamıştır…

Şükürler olsun onbaşılara dokunulmadı!

Ben Askerliğimi, 1986-1987 yıllarında yedek subay olarak Kars’ta yaptım. Bölük komutanının olmadığı zamanlarda ve üst devrem olan asteğmenler tezkereye gittikten sonra, askerlerin eğitimini ben üstlenmiştim(Esasen TSK’de eğitim hizmetleri genelde asteğmenler tarafından yerine getirilir). Bölüğümüzde, Türk Yargı Tarihi’ne “Yargıçlar vicdanla cüzdan arasına sıkışmışlardır” şeklinde bir özlü söz armağan eden Yargıtay Başkanı merhum Mehmet Uygun ile aynı adı taşıyan Kahramanmaraşlı bir asker vardı. Bizim Mehmet, salak mı salak, avanak mı avanak bir tipti. Eğitim sırasında vermiş olduğum “Hücum” emri üzerine bütün bölük “Allah Allah” nidalarıyla ileriye doğru koşarken (taarruza geçerken), bizimki “Allah Allah” diyerek geri koşardı (geri çekilirdi). O kadar salaktı anlayacağınız. Bu yüzden de sürekli bağlı bulunduğumuz taburda genelde işe yaramaz askerlerden kurulan “Hazır Kıta” timi içinde yer alırdı bizim Mehmet Uygun!

Hazır Kıta timi ne iş mi yapar? Görevlendirildikleri birliğe herhangi bir saldırı ve tecavüz eylemi olduğunda ilk müdahaleyi yapacak silahlı timdir bu tim! Genelde bir mangadan ibaret olan bu tim gece sabaha kadar uyumaz, çatışmaya hazır bekler. Gelin görün ki; bizim taburda bu tim tam da Allahlıklardan teşkil olunurdu. Örneğin bizim hazır kıta timinin silahı var mıydı emin değilim! Silahları olsa bile mermilerinin bulunmadığı kesindi! Çünkü bu gençler, silahlarına sahip çıkamayacak durumda idiler. Bu yüzden ellerine verilecek bir silah hem kendileri, hem de arkadaşları için potansiyel tehlike demekti. Bizim kilerin yaptıkları tek iş, sadece Tabur Nöbetçi Subayı’nın zaman zaman verdiği emirle koyun sürüsü gibi oturdukları odadan dışarı fırlayıp, binanın önünde tek sıra esas duruşa geçmekti. Elbette bu fırlama esnasında, düşüp yaralananlar da olurdu bazen! Günümüzde bazen günü birlik silah altına alınan engelli gençleri görünce, nedense hep bizim meşhur Hazır Kıta timini hatırlarım ben.

Askerlik yapanlar bilirler; kışlalarda askerlerin yanı sıra subaylar da nöbet tutarlar. Kimisi Bölük Nöbetçi Subayı’dır bunların, kimisi Tabur Nöbetçi Subayı. Elbette daha üst rütbeliler de daha üst birliklerin nöbetçi subaylarıdır. Yani TSK, 24 saat görevinin başındadır. Bölük Nöbetçi Subayları ise genelde bölükte görevli astsubaylardan ve asteğmenlerden oluşur.

O gece bölüğümüzün Nöbetçi Subayı idim. Bölük Sorumlusu çavuştan almış olduğum bilgiye güvenerek Tabur Nöbetçi Subayı olan Çorumlu Yüzbaşı Kemal Kalender’e tekmil verip, bölükte vukuat olmadığını bildirdim. Ancak o da nesi? Sabah olunca, Kemal Yüzbaşı beni çağırdı ve bizim Mehmet Uygun’un gecenin bir yarısında Eğitim Alanı’nda salak salak dolaşırken nöbetçi askerler tarafından bulunduğunu, oysa benim “Bölükte vukuat yoktur” demek suretiyle üstü olarak kendisini kandırdığımı veya yanlış bilgi verdiğimi söyledi ve bana bir gün “Oda Hapsi” verdiğini bildirdi! Ve ben, bu sebeple bir gün oda hapsi aldım ve yattım da!

Tabur binasındaki bir odaya bir ranza getirdiler ve beni odaya hapsettiler, kapıma da silahlı bir asker koydular! Tuvalete bile emrimdeki bu askerin silahının gölgesinde gelip gittim ben! Oda hapsinin bittiği günün ertesi gün yaptığım ilk iş, bana yanlış bilgi aktararak oda hapsi almama sebep olan kıdemli Çavuş Balıkesirli Nazım Çavuş’u balta sapından geçirmek, bir önceki gün eğitim alanında uyuyup kalan Kahramanmaraşlı Mehmet’in ise ağzını burnunu dağıtmak oldu!

Konuyu şuraya bağlayacağım; Balyoz Davası’nda toptancı bir yaklaşımla 331 askere ceza vermek yerine, üst rütbeli üç beş generale verilecek sembolik bir ceza bile sanırım bu davadan beklenen maksadı hasıl ederdi. Ben nasıl emrimdeki askerlerin sebep oldukları bir olaydan dolayı ceza almışsam ve bir günlük oda hapsinden sonra bölüğü tek tek saymaksızın üstlerime “Vukuat Yoktur” raporu vermemişsem, Çetin Doğan ve birkaç üst düzey komutan da düzenlemiş oldukları ve Org. Hilmi Özkök’ün beyanına göre maksadını aşan “Plan Semineri”nden dolayı ceza alabilirlerdi. Mahkeme tarafından bu askerlerle ilgili olarak önce “Mahkûmiyetlerine” sonra da “Tutuklu bulundukları süre göz önünde bulundurularak tahliyelerine” denilseydi, kamu vicdanı sanırım çok daha tatmin olurdu gibime geliyor. Ancak çoğu, bahse konu Plan Semineri’nin gerçekleştirildiği 2003 yılında yüzbaşı, binbaşı ve yarbay gibi alt rütbelerde bulunan 331 kişiye ceza verilmesi, vicdanları kanatmış gözüküyor. Umarım Yüce Yargıtay, bu yanlışı düzeltecektir. Demirel’in dediği gibi(1); bu dava bizim için elbette dünyanın sonu değil ve köprülerin altından daha çok sular akacaktır

“Balyoz kararları, kamu vicdanını kanatmıştır” dememiz boşuna değildir. Balyoz Davası’nın, TSK içindeki bir grubun tasfiyesi olduğuna inanan veya bunu iddia edenler bir yana, “Balyoz’un TC Hükümeti’ni yıkmayı amaçlayan bir darbe planı olduğunu” savunanlar bile verilen karardan rahatsız olmuş gözüküyorlar. Örneğin darbenin hedefinde olduğu söylenen hükümetin bir üyesi olan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay bile “İlk mahkemeler zaman zaman çok tartışmalı kararlar verebiliyor. Bereket versin ki bu nihai karar değil. Daha Yargıtay aşaması var”(2) demek zorunda kalmıştır. Balyoz Davası kapsamında hep arkadaşlarını yalnız bıraktığı ve arkalarından vurduğu şeklinde suçlanan dönemin Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök ise “Üzülmemek mümkün değil, hepsi beraber çalıştığım silah arkadaşlarım. Ceza almaları beni derinden üzüyor. Aileleri acı çekiyor, kendileri çekiyor. Bunlar keşke olmasaydı diye düşünüyoruz, ne yapalım bunlar yaşandı…”(3) demek durumunda kalmıştır.

Bazen bir çalı süpürgesinin ucundadır adalet!

Medyaya yansıyan haberlere göre; kendi halinde sokakları süpürürken sırf şımarıklık olsun diye kendisine sataşan gencin kafasına elindeki çalı süpürgesi ile vuran Gölcüklü Belediye Temizlik İşçisi Şükrü Kahraman aleyhine sataşan tarafça (Yasin K.) dava açılmış bulunuyor(4). Oysa sadece Türkiye değil, cümle alem, AB Bakanı Egemen Bağış ve belalısı Hollandalı Milletvekili Barry Madlener de biliyor ki(5); davalı Şükrü Kahraman bu konuda masumdur!

Vurmuş olduğu süpürgenin darbesiyle kafası yarılan ve 17 yaşında kazık kadar herif olduğu söylenen davacı Yasin K. isimli gencin kafasına 12 dikiş atılmış olsa da benim için fark etmez. Çünkü davalı Şükrü Kahraman defalarca “Oğlum bak git” diyerek, müştekiyi uyarmış ve üstüne düşeni bihakkın yapmıştır. Bence asıl temizlik işçisi Şükrü Kahraman, “Görevi başındaki kamu görevlisini taciz, saldırı ve tahrik…” gerekçesiyle dava açmalıdır. Temizlik işçisi Şükrü Kahraman, kanaatimce elindeki süpürgeyi kullanarak mütecavizi savuşturmuş, sokaktaki asayişi temin etmiş ve böylece bir anlamda devletin yerle bir edilen itibarını kurtarmış bulunmaktadır. Bu sebeple ben, bu davada kesinlikle, süpürgeden yanayım. Ve bana göre; hep insandan yana değil, gerektiğinde bir çalı süpürgesinden yana olabilmektir adalet…

19 Eylül 2012: Teröristler akıllıca bir hareketle… (!)

Arınç’tan ilginç Bingöl değerlendirmesi

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bingöl saldırısıyla ilgili, “Askerlerimiz konvoy halinde giderken jammer cihazları da onlara eşlik etmiş. Bu sırada teröristler açısından akıllıca bir hareketle son otobüse ateş açılmış” dedi.

Arşiv: Haber Arşivi 'Bülent Arınç' Sayfa 1/1

Bülent Arınç NTV canlı yayınında Bingöl’de 10 askerin şehit olduğu saldırı ve gündemdeki diğer gelişmelerle ilgili konuştu.

Arınç şunları söylemişti…

Terörle mücadele çok şiddetli ve akılcı bir şekilde devam ediyor. Şehit sayısına ve öldürülen terörist sayısına baktığımızda övünecek noktada değiliz.

Binlerce teröristin öldürülmesi bir tane masum canın kaybedilmesine değmez. Biz eşkıya değiliz biz devletiz.

Askerlerimiz konvoy halinde giderken jammer cihazları da onlara eşlik etmiş. Bu sırada teröristler açısından akıllıca bir hareketle son otobüse ateş açılmış ve roketatarla son otobüsü hedef almışlar. Burada çok basit bir karşılık verilebilmiş. Öndeki araçlar hedef alınsaydı daha etkili bir karşılık verilebilirdi.

Tabi böyle bir nakil helikopter gözetiminde de yapılabilirdi.

Terör örgütü son girişimlerinde perişan oldu. Şemdinli’de Beytüşşebap’ta çok zayiat verdiler. 2012 yılını kendileri açısından final olarak görüyorlar.

Halkımız terörle mücadelenin başarılı olacağına inanıyor.

SIRRI SAKIK’IN OĞLUNUN ÖLÜMÜ

Sırrı Sakık arkadaşımıza sabır ve başsağlığı diledik. Sosyal medyada yapılan yorumlara kesinlikle katılmıyoruz. Allah kimseye evlat acısı vermesin diye dua ettik.

DOKUNULMAZLIKLAR

Ben seçilmiş milletvekillerinin çalışma yerlerinin parlamento olduğunu hep söyledim. Sebahat Tuncel de tahliye edildiyse diğer arkadaşlarımızın neden tahliye edilmediğini sordum. Bu açıklamalar yüzünden eleştirildim.

Eğer Yargıtay onarsa Tuncel’in milletvekilliğinin düşmesinin yolunu açacaktır.

DÜŞEN TÜRK JETİ

Türk uçağının füzeyle vurulduğu olasılığı öne çıkıyor.

OSLO İDDİALARI

Bu o kadar gayrı ciddi bir şey ki. Bir sene evle belli bir yerde yapılan görüşmeler zaten deşifre edildi.

Bunların hepsi bir seneden beri konuşuluyor. Terörün sona ermesi için her şey yapılmalı diyen bir siyasi partinin temsilci farklı bir tavır içinde Ak Parti’yi Oslo süreci üzerinden vurmaya çalışıyor.

Sayın başbakan da daha önce söyledi. Hükümet terör örgütüyle herhangi bir görüşme yapmadı. Ancak devlet bu görüşmeleri çeşitli organları vasıtasıyla gerçekleştirebilir.

İhtiyaç olursa yine görüşülür. Belki şu anda da görüşmeler sürüyordu. MİT veya diğer kurumların bu tür temasları yapması lazım.

İslam’da bile karı kocanın arasını bulmak için yalan konuşmak caizdir.

Haluk Koç’un doğrusu aklına şaşıyorum. MİT o zamanlar tebrik edilmiştir. Ve terörle ilgili o dönemde belki de olumlu gelişmeler olmuştur.

JOLIE’NİN ZİYARETİ

Angelina Jolie dünyaca ünlü bir aktris. Bizim Başbakanlık’a da gelmiş. Çocuklar söyledi ‘fotoğraf çektirdik’ diye. Ama daha önemlisi BM’nin temsilcisi olarak gelmesi ve bizim Suriyeli mülteciler için hazırladığımız kamplarımızı övmesi. Ona casusluk suçlaması yapmak doğru değil.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BOZDAĞ’DAN “SEVKİYAT” VE “OSLO” AÇIKLAMASI

BAŞBAKAN Yardımcısı Bekir Bozdağ, katıldığı Beyoğlu Romanlar 2012 Konferansı’nda konuştu, basın mensuplarının Bingöl-Muş karayolunun 16’ncı kilometresinde birliklerine dönen silahsız askerleri taşıyan konvoya düzenlenen saldırıya ilişkin sorularını yanıtladı.

SPEKÜLATİF DEĞERLENDİRMELERE İTİBAR ETMEMEK LAZIM

Askerlerin sevkiyatıyla ilgili sorun olduğu yönündeki iddiaların hatırlatılması üzerine Bozdağ, “Bu konularla ilgili gerçek bir bilgiye sahip olarak konuşmanın doğru olduğuna inanıyorum. Çünkü maalesef spekülasyon yaparak, bazı konular üzerinden değerlendirmeler yapılıyor. Gerçeğe dayanmadığı için de kamuoyu yanıltılıyor. Konuyla alakalı değerledirmeler de bu tür değerlendirmelerdir. Bununla ilgili gerekli incelemeler yapıldıktan sonra sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir. O yüzden spekülatif olan değerlendirmelere itibar etmemek lazım” diye konuştu.

Bozdağ, askerlerin helikopter yerine otobüsle sevk edilmesine yönelik eleştiriler sorulunca da, “Bunlara ilişkin değerlendirmeleri ben işin doğrusu gerçek bir bilgiye dayanarak yapmanın doğru olduğunu düşünüyorum” dedi.

CHP POLİTİKA ÜRETEMİYOR

CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’un, 2010’da Oslo’da İngiltere’nin hakemliğinde MİT mensupları ile PKK arasında gerçekleşen görüşmeye ilişkin mutabakat metnine ilişkin açıklamalarının sorulması üzerine ise Bozdağ, şöyle konuştu:

“CHP’nin bu siyaset yapma tarzını gösteren bir olaydır. Zira Sayın Koç’un belge diye söylediği şeyin belge olmadığı bir gerçek. Daha önceki aylar içerisinde, Şubat ayı içerisinde Türkiye’nin bazı gazetelerinde yer almış bir haber ve bu haber de bizzat Sayın Başbakanımız tarafından tekzip edilmiş bir haber. Tabii tekzip edilmiş, daha önce yayınlanmış bir haberi şimdi yeni bir bilgiymiş, belgeymiş gibi ortaya koymak etik, ahlaki olarak doğru bir yaklaşım değildir. Bu şunu gösteriyor; CHP politika üretemiyor, proje ortaya koyamıyor. Birileri önüne bir şey getirdiği zaman da mal bulmuş mağribi gibi onun üzerine atlıyor. Doğru mu, eğri mi, bu gerçek mi, değil mi, araştırmasına girmeden ortaya koyuyor. Daha sonra da yaptığının yanlış olduğu ortaya çıkınca da büyük bir pişkinlikle yoluna devam ediyor. Maalesef bu da onun gibi fiyasko bir açıklamadır. CHP, önüne gelen her şeye inanırsa yolunu bulamaz.”

>> Devamını Oku

TIKLAYIN- BÜLENT ARINÇ’A SUİKAST PLANININ PERDE ARKASI

 

 

Facebook Hesabınız Üzerinden Yorum Yapın