“Sevgili Anneciğim;

Bana göre, yarımadada pek çok şey yaşanmasına rağmen, bugüne kadar üç çok önemli olay oldu…”

Çanakkale savaşlarında işgalci güçlerin saflarında savaşan Lance isimli bir asker annesine Gelibolu’dan yazdığı mektubuna bu sözlerle başlıyor.

Osmanlı tarihinin Birinci Dünya Savaşı’ndaki en büyük zaferi olarak görülen savaş deniz ve kara çarpışmaları olmak üzere iki aşamadan oluşuyordu.

9 ay süren kara harekatında binlerce Osmanlı, İngiliz, Fransız, Hint ile Avustralya ve Yeni Zelanda askeri (Anzaklar) hayatını kaybetti.

Lance kanlı çarpışmaları, özellikle de çıkarmayı anlatırken şöyle devam ediyor:

Dünya'ya Destan Bir Savaş, Dört Mektup: Çanakkale
Lance imzalı mektup. (Kaynak: Genelkurmay ATASE Yayınları’ndan ‘Çanakkale Muharebeleri’nin Esirleri İfadeler ve Mektuplar’)

”Birincisi, tarihin uzun yıllar unutamayacağı çıkarma harekatı. İnsanın bunun değerini, muhteşemliğini ve mucizeviliğini anlayabilmek için çıkarmanın gerçekleştirildiği noktayı mutlaka görmesi gerekir. Elbette bu harekat çok iyi düşünülmüştü.

İkincisi ise, geçtiğimiz 11 Mayıs’ta binlerce Türk’ün bizim hatlarımıza yaptığı karşı taarruzdu.
Karşılaştırdığımızda bizim kayıplarımız çok azdı, tüm hat boyunca yaklaşık 500 kişi. Çıkarma harekatından bu yana üzerimize böylesine çok sayıda geldikleri ilk ve tek andı.

Üçüncüsü ise 6. Takviye kuvvetimizin planladığı ve çok ağır kayıplar verdiği Tekçam taarruzuydu. Belki de bu harekata katılmadığım için çok şanslıyım. Tekçam’da hemen hemen en şiddetli muharebe yaşandı.

Tanıdığım o kadar çok dostumu kaybettim ki…

12 Kasım 1915, Gelibolu, Lance”

Birinci Dünya Savaşı’nın başındaki bu harekat, savaşın genel gidişi açısından kritik bir aşama olarak görülüyor ve Birinci Dünya Savaşı’nın akışını değiştirdiği kabul ediliyor.

Tarih kitaplarında, Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı muharebelerinden biri olarak kabul edilen Çanakkale
savaşlarında, Müttefik kuvvetleri başarı olsaydı, Rusya’daki insan kaynağının silah ve malzemeyle donatılacağı, Rusya’da ihtilal ortamı oluşmayacağı, Almanya’nın müttefiki Osmanlı, erken saf dışı kalacağı için de savaşın daha çabuk biteceği görüşü yaygın şekilde dile getiriliyor.

Süveyş’ten sonra

İngiltere’nin başını çektiği Müttefikler, Rusya’nın isteği üzerine Çanakkale’de cephe açılmasına karar vermişti.
Kimi kaynaklara göre bu fikir çok daha önce düşünülmüştü. Ancak savaş başladığı sırada Osmanlı tarafsızlığını ilan ettiği için böyle bir harekat, Osmanlı’nın savaşa girişini sağlayacağı için ertelenmişti.

1915 yılı başında Avrupa’daki mücadele, siper savaşlarına dönüşünce İngilizler, Balkanlar ve Çanakkale’de yeni cephelerin açılmasını düşünmeye başladı. Türklerin Şubat 1915’in ilk günlerinde Süveyş Kanalı’na yaptıkları taarruzları başarısızlıkla sonuçlanınca İngilizlere, Mısır’da bulunan kuvvetlerinin en azından bir kısmının yeni açılacak Çanakkale Cephesi’nde kullanma olanağı doğdu.

Plana göre, Çanakkale önce donanma ile geçilecek, donanma Marmara’ya ulaşınca arkadan kuvvet yetiştirilecek ve İstanbul işgal edilecekti.

19 Şubat’tan 18 Mart’a

Deniz savaşı planı gereği, Müttefik Donanması’na bağlı gemiler, 19 Şubat’ta Ertuğrul, Seddülbahir, Kumkale, Orhaniye bölgelerini saatlerce ateş altına aldı. Ancak Osmanlı kuvvetlerinin bölgedeki bataryalarının tamamı susturulamayınca istenilen sonuç elde edilemedi. Ertesi gün yeniden saldırı planlanıyordu, hava koşulları buna izin vermedi.

25 Şubat’ta ikinci bombardıman yapıldı.

7 saat süren saldırı sonrası o bölgedeki Methal Grubu olarak adlandırılan Türk bataryaları tamamen susturuldu.

Müttefiklerin büyük taarruzu ise 18 Mart sabahı gemilerinin boğaza girerek bombalarını karaya atmasıyla başladı.
Boğazın o bölümündeki Türk bataryaları da karşılık verdi.

Türk bataryalarının karşı atışlarında ilk isabeti Gaulois aldı ve battı. Ardından Fransız gemisi Suffren büyük yara aldı. Akşama kadar süren savaşta bunları Bauvet, İrresistable, Ocean izledi.

Saat 19.00’u gösterirken Müttefik donanmasının, boğazı terk ettiği görüldü. Böylece Çanakkale Savaşı’nın deniz çarpışmaları Osmanlı’nın zaferiyle sonuçlandı.

Kara Harekatı başlıyor

18 Mart’ta geri çekilen Müttefik kuvvetleri bu kez karaya asker çıkararak bölgeyi zapt etmeye karar verdi.

Esas çıkarma bölgesi olarak Seddülbahir seçildi. İngiliz ve Fransız tümenleri buraya çıkarılırken ikinci çıkarma bölgesi Arı Burnu da Anzak kolordusuna ayrıldı.

Osmanlı ordusunun savunma planı ise kıyıda gözetleme için yeterli asker bırakmak, ihtiyattaki kuvvetlerin taarruzlarıyla da karaya çıkan Müttefik kuvvetlerini denize sürmekti.

Çıkarma, 25 Nisan şafağında başladı. Bundan sonraki gün ve aylarda oldukça kanlı çarpışmaların yaşandığı cephede mücadele kısa sürede siper savaşlarına döndü. Kimi noktalarda siperlerde her iki kuvvetin askerleri zorlanmadan birbirleriyle sohbet edecek kadar yakındı.

‘Yoldan bir an önce çekilmelisin’

Dünya'ya Destan Bir Savaş, Dört Mektup: Çanakkale
Gelibolu’da cephede sabah kahvaltısındaki askerler (Kaynak: Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından tıpkı basımı yapılan, Osmanlı Devleti’nce yayımlanan Harb Mecmuası, sayı 1, 1915)

Genelkurmay Yayınları arasından çıkan “Çanakkale Muharebelerinin Esirleri/İfadeler ve Mektuplar” isimli eserde “B. Jamie” isimli asker, 13 Ekim 1915’te Anzak koyunda “Sevgili Eric” diye başladığı mektubunda savaşı şöyle anlatıyordu:

“Senin sık sık savaşta olmanın daha doğrusu muharebede bulunmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettiğini düşünüyorum. Gerçeği söylemek gerekirse Avustralya’da evde olmaya hiç benzemiyor. Pat pat pat diye her yerde makineliler çalışıyor, büyük top mermileri havayı acı, ince ve korkunç bir çığlık atarak yarıyor, büyük bir gürültü ile yere iniyor, toprağı parçalayıp kocaman çukurlar açıyor.

Siperdeki Türklerle aramızdaki mesafe bazı yerlerde 18 metre kadar. Onlar da bizimle aynı şeyleri yapıyorlar.
Bütün gün biz onlara onlar da bize bakıyor. Bazı özel günlerde onlar bizim vadideki siperlerimize her çapta top mermileri atarak hatları bozmayı ve mümkün olduğunca çok zarar vermeyi amaçlıyorlar. ‘Jack Johnson’ adını verdiğimiz büyük toplar 8-10 inç gibi çeşitli çaplarda. Mermilerinin havada gidişlerini duyabiliyor, bir sığınağa veya bir tünele girip patladıktan ve şarapnel parçaları yarımada üzerinde uçuşup dağıldıktan ve düşmesinden sonra tekrar açığa çıkıyor ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bir de ’15’lik’ adını verdiğimiz küçük kardeşleri var, bunların çapı ise 75 milimetre. Bunlar hemen hemen tüfek mermileri gibi peş peşe geliyorlar, bunlar yağmaya başlar başlamaz yoldan bir an önce çekilmelisin.”

Türk tarafından mektup

Savaşın en başında her iki tarafın askerleri de kendilerinin kazanacağı yönündeki inançlarını koruyor ve mektuplarında bu hislerini ayrıntılı anlatıyorlardı.

Bugüne ulaşan Türk askerlerinin mektuplarında bu hisler savaşın ilerleyen aşamalarında da yoğunluğunu koruyordu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan ve baskısı tükenen “Cepheden Mektuplar” isimli kitapta, 24 Temmuz 1915’te bir bölük komutanın 4 askeriyle ilgili yazdığı mektupta bu net olarak görülüyor:

Dünya'ya Destan Bir Savaş, Dört Mektup: Çanakkale
Osmanlı askerinin mektubu (Kaynak: Milli Savunma Bakanlığı’nın yayımladığı ‘Cepheden Mektuplar’ kitabı.)

“Sabah güneşin doğmasıyla birlikte yüzlerce topun soğuk namlusundan müthiş seslerle çıkan mermilere asabiyetle yumruklarını sıkan askerin, düşman üzerine atılmak ve onları toprağa sermek için dört gözle bekletilen ileri hareketin emrini aldı. Gaziler’i takviyeye gidiyorduk.

İlderesi, düşmanın yüzlerce mermisinin düştüğü yer olup buradan geçmek biraz tehlikeli ise de düşmandan intikam için bütün bedenleri titreyen askerim, din kardeşlerine yetişmeye mani olan her şeye bir alaka bakışla fırlayarak ileri atıldılar.

Yol üzerinde her nasılsa düşman mermisinden ateş alan bir sandık cephane, yolu bütün bütün kapamış, dini, vatanı, milleti için yoldan geçmeye çırpınan bu Türk kalpleri, civardan tedarik ettiği kum torbalarını omuzlayarak yanan sandık üzerine hemen dördü birden atıldı. İki saniye sonra sandık, torbalar altında kalmış ve yolumuza mani olacak müşkülat ortadan kaldırılmıştı.

Bu dört askerin cesareti ve fedakarlığı sayesinde İlderesi yolu açıldı. Tam zamanında Gaziler’de bulunan silah arkadaşlarına yetişmek mümkün oldu ise de Ethem Onbaşı ismindeki nefer bu vazifeyi yerine getirirken sol kalçasından şarapnel misketiyle yaralanarak şu sözleri söyledi.

‘Bir senedir kullandığım silahımla hunhar düşmana bir kurşun atmadan hastaneye gidiyorum. Bari benim intikamımı siz alın’ diye ellerime kapandı ve sulu gözlerinden yaşlar akıtarak ayrıldı.”

Türk asker mektuplarının çoğunluğu, babası da Çanakkale’de çarpışan Necati İnceoğlu’nun 2001 yılında Remzi Kitabevi’nden çıkan “Siper Mektupları” isimli kitabında aktardığına göre, genel olarak içe dönük, dış dünyayla ilişkileri sınırlı, anne babaya saygıyla başlayıp, ülke için özveride bulunmanın mutluluğunu belirten, dost ve akrabalara selamla biten mektuplardı.

‘Bir haftadır ölüleri gömüyorlar’

Müttefik kuvvetleri, aylar geçmesine rağmen Çanakkale’de çıkarma yapılan bölgelerden çok fazla ilerleyemeyince çekilme gündeme geldi.

7 Aralık 1915’te Suvla ve Anzak bölgelerinin tahliyesi kararlaştırıldı.

Savaşın uzaması ve binlerce cana mal olması, askerler arasında da yılgınlığa sebep oluyordu. 4. Müfreze 6.
Bölük’ten mektubun sonuna adını yazmayan bir asker, 15 Kasım 1915 tarihli mektubunda şöyle diyor:

“Sevgili Babacığım

Bir süreden beri Limni’deki hastanedeydim. Ateş hattına yeni döndüm. Dizanteri yüzünden çok zor günler geçirdim.
Şimdi daha iyiyim.Savaşın bitmesini istiyorum. Artık canıma yetti. 1. Tugayın Tekçam mevkiine yaptığı taarruzu okumuşsundur. Ben de o taarruzda yer aldım. Daha fazlasını görmek istemiyorum. Türk siperlerine ulaştığımızda her şeyin ve hepsinin deniz topçu atışıyla paramparça edildiğini, Türklerin orada burada üçerli dörderli üst üste yığıldığını gördüm. Burada bir Connaught Taburu var. Bir haftadır ölüleri gömüyorlar.”

Çekilme 12 Aralık’ta başladı. Bir haftada Anafartalar ve Arı Burnu tamamen boşaltıldı; bir ay sonra da İngiliz donanmasının Seddülbahir’den ayrılmasıyla Türkler savaşın galibi oldu.

Türklerin kayıpları

Dünya'ya Destan Bir Savaş, Dört Mektup: Çanakkale
Gelibolu harp sahasında: Taarruzdan evvela ihtiyat kıtalarının istirahati Gelibolu’da siperdeki Osmanlı askerleri. (Kaynak: Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından tıpkı basımı yapılan, Osmanlı Devleti’nce yayımlanan Harb Mecmuası, sayı 1, 1915)

Birçok kaynakta Çanakkale’de özellikle Türk kayıplarına ilişkin çelişkili rakamlar veriliyor.

Osmanlı Genelkurmayı’nın genel kabul gören verilerine göre ise Türklerin kayıpları 55 bin ölü, 100 bin yaralı, 10 bin kayıp, 21 bin hastalıktan ölüm, 64 bin hasta olmak üzere 250 bin kişi olarak gösteriliyor.

İngiliz ve Fransızlar, savaşın başından sonuna kadar Çanakkale’ye 489 bin asker gönderdi.

İngiliz güçler için savaşın insani bilançosu, 43 bin ölü, 72 bin yaralı, 90 bin hasta olmak üzere 205 bin;
Fransızların ise, hayatını kaybeden, hasta ve kendilerinden haber alınamayanlar birarada hesaplanınca toplam 47 bin kişi oldu. Genel toplamda Müttefiklerin kayıp sayısı 252 bin kişiyi buldu.

 

Çanakkale Savaşı 1915’te hangi koşullarda yapıldı, etkisi ne oldu?

Dünya'ya Destan Bir Savaş Dört Mektup, 1915 Çanakkale Savaşı hangi koşullarda yapıldı

Ege Denizi’nden Çanakkale Boğazı’na girerken, sizi dev bir anıt karşılıyor: Şehitler Abidesi. 1960’da, Çanakkale’de çarpışan ve hayatlarını kaybeden askerlerin anısına dikilmiş.

Tarihi Gelibolu Yarımadası yıllardır yabancı turistlerin, özellikle de Çanakkale Savaşı’nda büyük kayıp veren Avustralya ve Yeni Zelandalıların akınına uğruyor. Ancak son yıllarda yerel turist sayısında da artış var.

Turist rehberi Yusuf Kırca, Türkiye’nin dört bir yanından okulların, belediyelerin ayarladığı otobüslerin Çanakkale’ye geldiğini söylüyor. Kırca, “Ancak aileler de kendi imkanlarıyla gelmek, bu toprakları görmek istiyorlar” diyor.

Ziyaretçilerin en çok ilgi gösterdiği noktalardan biri: 57’inci Alay Şehitliği…

Britanya İmparatorluğu’na karşı ilk çarpışmaya giren ve Mustafa Kemal’in “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” dediği bu askerlerin temsili anıt mezarlarının başı, dua etmek isteyenlerle doluyor.

Özellikle son yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler ve belediyeler öncülüğünde Çanakkale’ye yapılan gezilerde önemli bir artış oldu. Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden verilen bilgiye göre, son 10 yıl zarfında bölgeye gelen turist sayısı 200 binden 2 milyona çıktı.

Çanakkale Savaşı’nın 100. yılı olan bu sene, ziyaretçi sayısının daha da artması bekleniyor.

‘En önemli dönüm noktalarından’
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nden tarihçi Mithat Atabay, Çanakkale Savaşları’nın bundan iki yıl evvelki Balkan Savaşları’nda alınan yenilginin bir rövanşı olarak görülebileceğini söylüyor:

“Osmanlı İmparatorluğu, Balkan topraklarını toplam 24 gün içerisinde terk etmek zorunda kalmıştı. Elinde sadece Gelibolu Yarımadası vardı. Bolayır’dan Seddülbahir bölgesine kadar olan saha dışındaki tüm toprakları kaybetmişti. Bu, büyük moral çöküntü yaratmıştı.

“İkinci olarak, Osmanlı İmparatorluğu 1683 tarihinden itibaren hep gerilemişti. Hiç taarruz yapamamıştı. Çanakkale Savaşı’nda ise dönemin büyük devletlerini topraklarından attı, yaptığı taarruzlarda başarı elde etti. Bu, tabii moralini çok yükseltti.”

Bilgi Üniversitesi’nden sosyolog ve tarihçi Ayhan Aktar da Çanakkale’de kazanılan zaferin Osmanlı İmparatorluğu için büyük moral kaynağı olduğunda hemfikir.

“Çanakkale Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu için Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli dönüm noktalarından biriydi. Buna hiç şüphe yok.

“1914’te Doğu cephesinde, Sarıkamış’ta 3 gün içinde 50 bin asker donarak hayatını kaybetmişti. Cephe tamamen çökmüştü. Büyük bir felaket yaşanmıştı. Ardından Ruslar Ocak 1915’te karşı saldırıya başlamışlardı.

“Bu koşullar altında, Çanakkale’de Nisan ayında ilk, Ağustos ayında ikinci zafer kazanıldı. Yıl sonunda Britanya İmparatorluğu önce kuzey sonra da güney cephesinden çekilmek zorunda kaldı.

“Tüm bunlar savaşın gidişatı açısından çok önemliydi. Osmanlı komutanları, Çanakkale’deki başarılarla moral buldular. Bu sayede Osmanlı İmparatorluğu 1918’e kadar dayanabildi.”

‘Churchill, Osmanlı’yı çökertmek istiyordu’

Çanakkale Savaşı denizde ve karada iki ayrı etaptan oluşuyordu.

Britanya İmparatorluğu öncülüğündeki itilaf devletleri donanması, deniz yoluyla Çanakkale Boğazı’nı kolaylıkla ele geçirebileceğini düşünmüş, bu yolla Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a ulaşabilmeyi hedeflemişlerdi.

İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü elde tutarak, müttefikleri Rusya’ya güvenli erzak tedariki ve asker takviyesi yapabilmeyi umuyorlardı.

Ayhan Aktar, Birinci Dünya Savaşı’nın koşulları düşünüldüğünde, Çanakkale’nin stratejik olarak çok önemli bir yerde durduğuna dikkat çekiyor:

“Çanakkale Savaşları, askeri tarih açısından baktığınızda, Britanya İmparatorluğu Donanma Bakanı Winston Churchill’in fikriydi. Churchill Çanakkale’yi zorlamak, İstanbul’u işgal etmek, Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertmek istiyordu.

“Çanakkale’nin savunulması çok mühimdi. Çünkü burası İstanbul’a geçiş demekti. Çanakkale Boğazı’nı geçtiğinizde, o günün koşullarıyla, altı saat içerisinde İstanbul’a varmış oluyordunuz.”

Osmanlı İmparatorluğu 18 Mart 1915’te itilaf devletlerinin donanmasını püskürttü.

Bundan bir ay sonra, 25 Nisan 1915’te ise Gelibolu Yarımadası kıyısına İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransız güçleri çıkarma yaptı. Çarpışmalar yıl sonuna dek sürdü. Taraflar ağır kayıplar verdi.

‘Kurtuluş Savaşı’nın ön safhası’

Osmanlı İmparatorluğu’nun son büyük zaferiydi Çanakkale Savaşı. Bunu sadece bir diğer askeri başarı izlemişti: Nisan 1916’da Britanya askerlerinin esir alınmasıyla sonuçlanan Kut’ül Ammare Kuşatması.

Ancak Çanakkale, Osmanlı ordusunun bir zaferi olmasının ötesinde modern Türkiye’nin tarihi açısından da önemli bir yerde duruyor.

Zira, buradaki komutanlar daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda da savaştı, ardından modern Türkiye’nin kurulmasında başrolü oynadı.

Dünya'ya Destan Bir Savaş Dört Mektup, 1915 Çanakkale Savaşı hangi koşullarda yapıldı

Ayhan Aktar, Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale Savaşı sırasında gösterdiği başarı ile Kurtuluş Savaşı arasında bağ kurulduğuna dikkat çekiyor:

“Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşları sırasında genç bir yarbaydı. Askeri dehasını göstermişti. 25 Nisan’da kara savaşları başladığında, 57’inci Piyade Alayı’nı cepheye o sürmüştü.

“Ağustos muharebelerinde de yine dehasını kanıtlamıştı. Kendisinin varlığı nedeniyle Çanakkale Savaşları, Kurtuluş Savaşı’nın hazırlık safhası olarak düşünülür.”

Ancak Aktar, bu savaşlarda çarpışmış diğer bazı komutanların isimlerinin tarihte hak ettiği yeri bulamamasının da yanlış olduğu görüşünde:

“Seddülbahir’de 14. Kolordu Komutanı olan Cevat Paşa ya da Çanakkale Boğazı’nın mayınlanmasına katkıda bulunan Alman amiral Guido von Usedom… Bu isimleri neden hatırlamıyoruz?”

Tarihçi Mithat Atabay da bir diğer konuya işaret ediyor, “Çanakkale yeni Türkiye’nin önsözüdür” gibi betimlemelere karşı çıkıyor.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözü Sakarya’da ve Dumlupınar’da yazılmıştır. Çanakkale Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir cephesiydi” diyor.

‘Savaşın gerçek tarihi yazılmalı’
Çanakkale Savaşları, cephede çarpışan tüm devletler için büyük önem taşımış, itilaf devletleri tarihine “askeri bir beceriksizlik” olarak geçmişti.

Özellikle Avustralya ve Yeni Zelanda açısından ise Çanakkale’deki çarpışmalar, bu ülkelerin ulusal kimlik inşasında mühim rol oynamıştı.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Alman, Rus, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları dağıldı.

Ayhan Aktar, Çanakkale Savaşı’nın tarihinin hala hakkıyla yazılamadığı görüşünde:

“Askeri arşivler açılmalı. Oturup, elimizdeki malzemeyi özenle okuyabilmeli ve savaşın gerçek tarihini yazabilmeliyiz.

“Çanakkale’deki savaş çok acıydı. Mayıs ayında, ceset kokuları yüzünden birkaç saat boyunca geçici ateşkes ilan edilmişti. Çünkü siperler arasında 80 metre vardı. Arada da cesetler. Kokudan dolayı çarpışmaya devam etmek mümkün değildi.

“Savaşın anlamsızlığı üzerine konuşabilmeliyiz. Türkiye’nin resmi tarihi hala bu düzeyde değil. Hala bir maç anlatır gibi…Bu çok üzücü.”

Çanakkale Savaşı neden önemli?

Çanakkale Savaşları, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’ndaki hem en ‘büyük zaferi’ hem de en ağır kayıpları yaşadığı savaşlardan.

25 Nisan’da başlayan çıkarma sırasında Çanakkale’yi, başında Alman general Liman von Sanders’in bulunduğu Osmanlı 5. Ordusu savunuyordu. Çıkarma yapan İtilaf Devletleri ise Birleşik Krallık, Fransa ve Birleşik Krallık’ın kolonilerinden getirilen Hindistan, Avustralya ve Yeni Zelanda (Anzak) birliklerinden oluşuyordu.

Peki Çanakkale savaşları neden önemli?

Karadeniz Teknik Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Okur’la dokuz soruda, 100. yılında Çanakkale Savaşı’nı konuştuk.

İtilaf Devletleri, Çanakkale’de neden cephe açtı?

Temel nedenlerden biri, Boğazları düşürmekti. Böylece hem Osmanlı savaş dışı kalacak hem de mali kriz içindeki Rusya’ya yardımcı olunacaktı.

Balkan Devletleri o tarihte tarafını ilan etmemiş, taraf seçmek için kararsızlık içindeydi. Yunanistan henüz savaşa girmemiş, her iki tarafla da görüşen Bulgaristan da tarafsızdı. İngilizler de Almanlar da Balkanlar’da üstünlüğü ele geçirmek için mücadele ediyor, Bulgaristan’ı kendi saflarına çekmek için tavizler veriyordu. Boğazlar düşerse Bulgaristan, askeri stratejide ön plana çıkan İtilaf grubuna girecekti.

Bir başka açıdan yine İngilizler, Çanakkale’yi düşürdüğünde Osmanlı saf dışı kalacağı için Kanal Harekatı benzeri harekatlar olmayacaktı. Böylece İngiltere birçok yerde cephesini genişletmeyecek, savaş Avrupa içerisine sıkışacaktı.

Çarlık Rusyası’nın talebiyle harekata girişildiği belirtiliyor, bu doğru mu?

Rusya’nın Boğazlar üzerinden açık denizlere ulaşmak için yıllardan beri ısrarlı isteği biliniyor. İngilizler, ‘Boğazları geçerek Rusya’ya ulaşmak istiyoruz’ diyor ama olayları daha derinlemesine incelersek, Boğazları düşürerek esasında Rusları buradan ötelemiş de olacaklardı. İngilizler, bir taşla iki kuş vuracaktı. Ruslar da “Boğazlar elden gidiyor mu?” diye endişelendi. Boğazlar üzerinden gizli antlaşmalar da tam bu zamanda devreye girdi.

Dünya'ya Destan Bir Savaş Dört Mektup, 1915 Çanakkale Savaşı hangi koşullarda yapıldı
Çanakkale Savaşı’nda siperler büyük rol oynadı

Çanakkale’nin geçilememesi Bolşevik Devrimi’nin yolunu mu açtı?

İngiliz donanması Boğazları geçebilmiş olsaydı Rusya alacağı askeri ve mali yardımla rahatlayacaktı. Ayrıca Boğazları da ele geçirilmiş olacağı için stratejik bir avantaj da elde etmiş olacaktı. Son olarak, nüfuzu Bulgaristan ve Balkanlar’a da uzanmış olacağı için halkın milli duyguları güçlenecekti. Bunlar, belki Bolşevik Devrimi’ni öteleyebilirdi. Ancak “Devrim hiç olmayacaktı” değerlendirmesi yapılamaz. Çünkü Bolşevik hareketin temeli çok daha öncelerden atılıyor. Örneğin, 1905-1906 ayaklanmaları birdenbire olmamıştır, bir sürecin devamıdır.

Rusya’ya başka yoldan destek götürülemez miydi?

Kuzey Buz Denizi’nden götürülebilirdi, ancak üç önemli faktörden dolayı zordu. İsveç ve Norveç, o tarihte tarafını tam olarak belli etmemişti. Ayrıca Alman denizaltıları ve donanması o bölgede çok etkiliydi. Kış şartlarından dolayı da deniz donmuştu. Dolayısıyla oradan yardım gönderme ihtimali yoktu. Tüm zorluğuna rağmen o bölgeden Rusya’ya götürülecek yardım, Osmanlı’nın savaş dışı kalması ve Balkanlarda hakimiyetin kurulması benzeri unsurları hayata geçirmeyecekti.

İtilaf kuvvetleri deniz savaşı başarısızlığına rağmen neden ikinci bir harekatı zorladı?

Harekat zaten başlangıçta iki aşamalı düşünülüyor. Birinci aşama, donanma ile boğazı geçmek, ikinci aşama ise kara gücüyle boğazın iki yanını kontrol altına almak. Plan, buna göre yapılmıştı. Deniz ve kara harekatı arasında büyük zaman farkının olmaması da bunu gösteriyor. Paralel hazırlık olmasa iki harekat arasında 3-4 ay olurdu. Diğer yandan İtilaf kuvvetleri, kendi kara kuvvetlerinin Balkan Savaşları’nda çok kötü olan Osmanlı kara ordusunu yenebileceğini düşünüyordu. Osmanlı, o tarihlerde Almanlardan henüz yeteri kadar teknik yardım da almamıştı.

Peki güçsüz Osmanlı bu saldırıya nasıl karşı koyabildi?

İttihat Terakki’nin tam iktidar olduğu dönemde orduda ciddi bir yapılanmaya gidildi. Ordu, tasfiye harekatıyla yeniden yapılandırıldı. Balkan Savaşları’ndaki deneyimden hareketle ve gelen savaşın yaklaşmakta olduğu bilinciyle de ciddi tedbirler alındı. Diğer yandan unutmamak lazım ki, Çanakkale Savaşı Osmanlı için ölüm-kalım savaşıydı. Türkler, Balkan Savaşı’na kadar savaşlarda, vatan duygusunu pek ön plana çıkartmamıştı. Kaybedilen yer artık gitmişti, geriye kalan tek yer anavatan ve İstanbul’du. Kafkaslardaki uzak diyarlardan, Yemen’den, Hicaz’dan çekildiğinizde yaşayacağın, sığınacağın yer vardı. Çanakkale’yi kaybettiğinizde yaşayacak yeriniz yok demekti. Yani Çanakkale Savaşı’nın kaybedilmesi, vatanın kaybedilmesi anlamıyla denk geliyordu. Bu nedenle Çanakkale’deki direniş, Osmanlı’nın son bir parlaması, son zaferidir.

Diğer cephelerde neden çok başarılı olamadı?

Olduğu yerler var. Kut’ül Ammare, çok büyük bir zaferdir. Bakmayın toplumun unuttuğuna. 1950’lere kadar kutlandı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki kutlamalarda hâlâ anılıyor. Evet, bir üçüncü, dördüncü yok. Gazze başarıları var ama devamı gelmedi. Ama şu çok önemli: Osmanlı’nın elinde bulunan silah ve insan gücü ile onları destekleyecek lojistik güç bu kadar uzun süreli savaşı götürecek durumda değildi. Mustafa Kemal, 1917’de Halep’ten bir telgraf çekiyor ve ‘derhal mütareke’ istenmesini öneriyor. Osmanlı Doğu Cephesi’ne, Basra tarafına, Kanal Harekatı’na nakliyat yapamıyor. Ne Karadeniz’den gemi gönderebiliyor, ne karayolu, ne de demiryolu var. Ayrıca Anadolu’dan artık orduyu besleyecek taze kan gelmiyor. Halk yıllardır aralıksız savaşıyor ve bıkmış. Kaybedilen topraklar, isyanlar, karşı tarafın bunları öne çıkaran propagandası nedeniyle umutsuz. Öyle ki asker kaçaklarının sayısı, savaşan gücüne yakın hale geliyor.

Çanakkale savaşının İngiltere’deki yansımaları ne oldu?

Birleşik Krallık Donanma Bakanı Winston Churchill istifa etti. Ayrıca İngilizlerin düşüncesine göre 2 yıl sürecek savaş, Çanakkale ile yeniden başlamış gibi oldu. Bulgaristan, Yunanistan ve Amerika savaşa girdi. Bu devletlerin savaşa girmesiyle de savaşın seyri değişecekti. Rusya’nın savaştan çekilmesi başka bir sonuçtur ve bu, İttifak Devletleri’nde ‘savaşı kazanacağız’ umudunu doğurmuştu. Fakat Amerika’nın devreye girmesi İttifak grubunda moralsizliğe yol açarken İtilaf Devletlerinin savaşı kazanma ümidini tekrar canlandıracaktı.

Çanakkale, Anzakların ulusal kimliklerini tanımlamada ne kadar etkili oldu?

Çanakkale Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının düşünce altyapısını nasıl oluşturduysa Avustralya ve Yeni Zelanda’nın da devletleşme sürecinde etkili olmuş, vatan kavramını ortaya çıkarmıştır. Bu ülkelerin vatandaşlarının her yıl dönümünde Çanakkale’ye gelerek anma yapmaları yalnızca kayıplarını anmak değildir. Kendi milli devletlerinin kuruluş felsefesi olarak gördükleri için de ziyarete geliyorlar. (Sinan Onuş Ankara)


Sosyal medya’da bizi takip edin

Twitter İnstagram YouTube

Facebook Hesabınız Üzerinden Yorum Yapın