Kaygılı, kaçıngan, düzensiz, güvenli: Hangi bağlanma biçimi sizi tanımlıyor olabilir?
23 yaşındaki Sofija Jankovic erkek arkadaşının onu terk etmesinden öylesine endişe ediyordu ki, yakın arkadaşlarını kızdırma pahasına sürekli onlara mesaj atıyor, cevap gelene dek dakikaları sayıyordu.
O ruh halini “Mantıklı düşünemiyordum. Terk edilmekten korkuyordum” diye anlatıyor.
Sofija yakın ilişki kurma isteğiyle, reddedilme veya terk edilme endişesi arasında yaşıyor.
Psikologlar onun yaşadığı duruma ‘kaygılı bağlanma’ biçimi adını veriyor.
Psikolog Jelena Saric, insanların bağlanma biçimlerini, öncelikli olarak çocuklukta ebeveynleri ile kurdukları ilişkilerin şekillendirdiğini, ancak yetişkinlikteki tecrübelerinin de bunda rol oynadığını söylüyor.
Tüm bu etkenler, duygusal yakınlığa verdikleri tepkileri etkiliyor.
Psikologlar dört temel bağlanma biçimi olduğunu söylüyor: Güvenli, kaçıngan, kaygılı ve düzensiz.
Bu kavramlar, 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde İngiliz psikologlar John Bowlby ve Mary Ainsworth tarafından geliştirildi.
İki uzman, çocukların annelerinden kısa süreli ayrılmalarına verdikleri tepkileri gözlemleyerek bu konsepti şekillendirdi.
Tepkiler farklılaşıyordu.
Bazı çocuklar ağlarken, bazıları teselli aradı, kimileri ise çok az tepki gösterdi. Böylece farklı bağlanma biçimleri ortaya koymuş oldular.
Bu teori bugün, TikTok ve Instagram gibi uygulamalarda tecrübelerini paylaşan kişiler sayesinde popülerlik kazandı.
İnsanların kendi bağlanma biçimlerini keşfetmelerine yardımcı olabilecek internet ortamında psikoloji testleri bulunuyor.
Peki siz hangisine kendinizi yakın görüyorsunuz? Aşağıda anlatılanlar yardımcı olabilir.
Kaygılı Bağlanma
Sofija hızlı ve zaman zaman telaşlı bir ses tonuyla, “İnsanlarla konuştuğumda, yüz ifadelerini izliyorum ve benden nasıl bir tepki beklediklerini düşünüyorum” diye anlatıyor.
“Her zaman böyleydim. Ailemle, öğretmenlerimle ve daha sonra partnerlerimle” diyor.
Çocukken saatlerce ders çalıştığını ama bunu sorumluluk hissi veya kişisel motivasyondan değil “ona kızılmasın diye” yaptığını anlatıyor.
Sofija o zamandan bu yana çok az şey değiştiğini söylüyor:
“Hafta sonu yorgun olup, dinlenecek olsam da, arkadaşlarım beni dışarı çağırdığında onları reddedemiyorum. ‘Ya beni artık istemezlerse?’ diye düşünüyorum.”
Psikolog Jelena Saric, kaygılı bağlanmada kişinin kendisini olumsuz, başkalarınıysa olumlu görme eğiliminde olduğunu anlatıyor. Bu ruh halindeki kişiler, ilişkilere saplanırken, yaşanan her şeyi aşırı değerlendirme eğiliminde olabiliyor.
Sofija bunu doğrular şekilde “Bazen çok ilgiye muhtaç biri olduğumu düşünüyorum” diye itiraf ediyor:
“Ne kadar sevgi ve güven verilirse verilsin, asla yeterli olmuyor.”
Psikolog Saric, çocuklukta ebeveyn ilgisine ihtiyaç duyan ancak bunun hiçbir zaman tam olarak karşılanmadığını hisseden kişilerde bu durumun yaygın olduğuna işaret ediyor.
Kaçıngan Bağlanma
İnsanlar duygusal olarak kendisine çok yakınlaştığında, Ana Tomic “kaçma” eğilimine girdiğini söylüyor:
“Birisi benim yanımda ağladığında nasıl tepki vereceğimi bilmiyorum, kaçmayı tercih ediyorum.
“Sürekli birinin varlığı benim için yorucu, bazen bir molaya ihtiyacım oluyor.”
Ana, kendisine alan yaratabilmek için sevgilisinin mesajlarına yanıt vermeyi bile bırakabildiğini anlatıyor.
Arkadaşları kendisiyle sorunlarını paylaştığında veya “sürekli ilgi” istediğinde rahatsız olabiliyor. Bağımsız kimliğini koruyabilmek için, düşüncelerini ve duygularını paylaşmamayı seçebiliyor.
Psikolog Saric, kaçıngan bağlanma biçiminin, bağlanma korkusunun yanı sıra aşırı ve sağlıksız bir özgürlük arzusuyla karakterize olduğunu açıklıyor.
Saric, kaçıngan bağlanma biçimine sahip kişilerin partnerlerinde kusur ararken, arkadaşlarını da uzakta tutabildiğine işaret ediyor.
Psikolog devam ediyor:
“Kendilerine güveniyorlar ancak dünyaya veya diğer insanlara güvenmiyorlar.
“İletişimden kaçınıyor ve diğer insanlarla aralarına fiziksel mesafe koyabiliyorlar.
“Bu karakter özellikleri, ihtiyaçları ebeveynlerince karşılanmayan çocuklarda gelişebiliyor. Bu çocuklar başkalarından çok fazla şey beklememeyi öğrenirler.”
Düzensiz Bağlanma
Psikologlar, bağlanma biçiminin, öğrenme, farkındalık veya terapi ile değişebileceğine inanıyorlar.
Marko Petrovic yaşadığı ilişkileri “tahterevalli gibi” diye tanımlıyor.
“Beni isteyen birinden kaçmakla, yalnızlıktan korktuğum için imkansız ilişkilerin peşinden koşmak arasında sürekli olarak gidip geliyorum” diyor.
Marko kendi ihtiyaçları konusunda kararsız olduğunu söylüyor.
“Yakınlaşmak mı istiyorum yoksa alana mı ihtiyacım var? Hâlâ bilmiyorum” diye itiraf ediyor.
Psikolog Saric, dağınık bağlanma biçiminin, ebeveynleri agresif veya endişeli olan çocuklarda gelişebildiğini söylüyor:
“Çocuklar için ebeveynleri yaşadıkları dünyanın bir temsilidir. Sevgi ve anlaşılmayla olabildiği gibi, korku ve agresiflikle de dolu olabilir.”
Marko, nadiren gerçekten tatmin olduğunu anlatıyor:
“Bir şeyi elde etmek için çok çalıştıktan sonra bile, her zaman kusurlar bulabiliyorum. İster partnerimde, ister işte, ister hayatta.”
Saric bu ruh halinin, yakınlaşma arzusuyla, ilişki kurma korkusu ile şekillendiğini söylüyor:
“Potansiyel eşleri hakkında hayaller kurabilirler veya ulaşılması zor ilişkiler peşinde koşabilirler. Ancak istediklerini elde ettiklerinde de kaçmak için bahaneler bulabilirler.”
Güvenli Bağlanma
Güvenli bağlanma stiline sahip kişilerin ana özelliği, duygusal ihtiyaçlarının çocukken büyük oranda karşılanmış olması.
Bu kişiler kolayca bağ kuruyor, açık sözlü iletişim yürütüyor ve eleştiriye karşı dirençli oluyor.
Psikolog Saric, “Ebeveynlerimizle kendimizi güvende hissetmediysek, bu durumun sonsuza dek böyle devam etmesi gerekmiyor” diyor. Psikoterapinin veya güvenli bir şekilde kurulmuş ilişkinin insanların ilk kez sağlıklı bir yakınlık deneyimlemesine yardımcı olabileceğini belirtiyor.
“Birçok kişi genellikle ilk sağlıklı ilişkisini bir terapistle yaşıyor” diyor.
Sofija duygularını yakınındakilere açmanın kendisine yardımcı olduğunu anlatırken, aşırı paylaşımdan kaçınmayı tavsiye ediyor.
Sofija kendisini neyin üzdüğünü artık daha iyi tanımlayabiliyor.
Psikologlar, bağlanma biçimlerinin kişisel ilişkilerin yanında işte veya diğer ortamlardaki bağları etkilediğini artık biliyor.
Bununla beraber, bağlanma sorunu olan kişilerin öğrenme, farkındalık veya terapi ile değişebileceğini savunuyorlar.
İlgili Makale
Sevgili bulmak neden bu kadar zorlaştı?
Dünyanın her yerinde, insanlar sevgili bulmakta zorlanıyor. Birbirinden çok farklı İran, Meksika, Peru, Güney Afrika ve Güney Kore gibi yerlerin tümünde çift sayıları azalıyor.
Çin’deki evlilik sayısı 2014’te 13 milyon iken, 2024’te altı milyonun biraz üzerinde gerçekleşti.
Finlandiya’da yapılan anketler de beraber yaşayan çiftlerin ayrılmalarının, aile kurmalarından daha olası olduğunu gösteriyor.
Peki neden farklı farklı ülkelerdeki insanlar uzun süreli ilişki kurmakta zorlanıyor?
Brezilya’nın Santa Catarina kentinde yaşayan 36 yaşındaki Felipe, partner bulmak için elinden gelen her şeyi denemesine rağmen hiç ilişkisi olmadığını söylüyor.
Felipe okulda hoşlandığı kızlara aşk mektupları yazıyormuş, ancak aldığı yanıtlar hiçbir zaman teşvik edici olmamış.
Üniversitedeyken de kızların kendisiyle daha fazla zaman geçirmesi umuduyla derslerine yardım teklif ediyormuş.
30’lu yaşlarında ise kadınlarla nasıl bağ kurabileceğini anlamak için terapiye gitmeye başlamış.
Ancak şimdiye kadar hiçbir denemesi başarılı olmamış.
“Aşk hayatım konusunda ne yapacağımı bilmiyorum,” diyor Felipe.
Metin yazarı olarak çalışan Felipe’nin 20’li yaşlarının çoğu düzenli bir işi olmadan geçmiş. Bunun, kadınları etkileme şansını düşürdüğünü düşünüyor.
“Ama bu sadece benim başıma gelmiyor,” diyor Felipe; birçok başka erkek de ne yapacaklarını bilemez haldeler ve flörtü tamamen bırakıyorlar.
ABD verilerine göre 18-24 yaş arası erkekler, bütün gruplardan daha çok tek başına vakit geçiriyor.
Bu veriler 20 yıl önceninkilerden keskin biçimde ayrışıyor: 20 yıl önce bu yaş grubu en az 30’lu ve 40’lı yaşlarındaki insanlar kadar, 50’li ve üstü yaşlardaki gruplardan da çok daha fazla sosyalleşiyordu.
Genç insanlar artık başkalarıyla vakit geçirmek yerine sosyal medyada geziniyorlar, oyun oynuyorlar ve televizyon izliyorlar. Felipe’nin ana vatanı olan Brezilya dünyada en çok sosyal medya kullanılan ülkelerden biri.
İnternette daha fazla vakit geçiren insanların, internet üzerinden flört etmeleri beklenebilir. Ancak flört uygulamalarının kullanımı azalıyor.

Pazar araştırma şirketi Sensor Tower’a göre 2024 yılında en büyük altı flört uygulamasının indirilme sayısı yüzde 18 düştü. Çıkış tarihlerinden beri indirilme sayıları ilk kez azaldı.
Arizona Eyalet Üniversitesi’ndeki İlişkiler ve Teknoloji Laboratuvarı’nın yöneticisi Liesel Sharabi, kullanıcıların flört uygulamaları yüzünden hüsrana uğramış, yorulmuş ve bunalmış hissettiğini söylüyor. Sharabi’ye göre bunun sebebi eşleşme sayılarının yüksekliği.
Kullanıcıların eşleştirilme yöntemlerinde çok az yenilik yapılmış olması, Sharabi’nin gözlemlediği sorunlardan biri.
Çoğu uygulamada kadından çok erkek kullanıcılar var. “Erkekler görmezden gelindiklerini düşünüyorlar ve bu durum özel bir hayal kırıklığı yaratabiliyor,” diyor Sharabi, kadınlarsa aldıkları yanıtların sayısından bunalabiliyor.
Sharabi’ye göre uygulamalar flörtte sorumluluk alma mecburiyetini azaltıyor ve bu kaba ya da düşüncesiz davranışlara yol açabiliyor. “Sürekli sola ya da sağa kaydırınca karşınızdaki kişi bir insandan çok ürün gibi gelebiliyor.”
Nijerya’nın Abuja kentinden gelen Hassana hiçbir zaman flört uygulaması kullanmamış. “Kendimi açık artırmaya çıkarmışım gibi geliyordu” diyor.
Ancak Hassana çevrimdışı flörtleşmeyi de zor buluyor, çünkü onunla aynı değerleri paylaşan erkek havuzu küçük.
“Ben bir feministim ve bunu bedeli ise artık gözlerimi bazı şeylere yumamamam,” diyor Hassana.
26 yaşındaki Hassana aslında avukatlık eğitimi almış ama başarılı bir çamaşırhane işletiyor ve ev içi şiddet kurbanlarını destekleyen bir sivil toplum kuruluşu yürütüyor.
İnternete geniş kapsamlı erişimin Nijerya’daki kadınlara ev içi şiddeti daha önce yapamayacakları kadar özgür bir şekilde bildirme imkanı tanıdığını düşünüyor. Bunun sonucu olarak Hassana’nın kuşağı kötü ilişkilerdeki tehlikelerin daha fazla farkında.
Dünya çapında 350 milyondan fazla kişi flört uygulamalarını kullanıyor, ancak sayı giderek düşüyor
ABD, Çin, Güney Kore ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde yapılan anketlerden toplanan verilere göre, özellikle kadın hakları konusunda gittikçe daha ilerici hale gelen genç kadınlar ile, gittikçe daha az ilerici olan genç erkekler arasındaki uçurum genişliyor.
Sosyolog Dr. Alice Evans bu duruma büyük cinsiyet ayrışması ismini takmış ve bu konuda bir kitap yazıyor. İnternetteki içerikleri tüketme biçimimizin bu duruma yol açan faktörlerden biri olabileceğini düşünüyor.
“Kadınlar git gide daha fazla feministleşen ilgi alanlarına dair diziler izleyebiliyorken, erkekler aynı hızda ilerlemiyor olabilir” diyor.
Hassana bunun doğru olduğunu düşünüyor, ilgi duyduğu erkeklerin kadın düşmanı görüşler paylaşan sosyal medya hesapları takip ettiğini ya da kadın düşmanı yorumlara katıldıklarını defalarca görmüş.
“Biraz korkutucu,” diyor Hassana.
40 yaşındaki Nazy, İran’da aynı sorunu yaşıyor. Bekar ve 10 yıldır aşkı arıyor.
“Biraz feministim” diyor. “Çalışmak ve partnerim kadar çok para kazanmak istiyorum ama bunu ‘Benimle yarışmaya çalışıyor’ gibi algılıyorlar.”
Ancak birçok kadının partnerlerinden beklentileri hâlâ geleneksel muhafazakar rollere dayanıyor.
Nazy ve Hassana kendileri kadar maddi yeterliliği olmayan biriyle partner olma konusunda tereddüt ediyorlar.
İki kadının da lisansüstü dereceleri ve iyi kariyerleri var. Kendilerine denk görebilecekleri erkeklerin havuzu küçülüyor. Birçok ülkede kadın üniversite mezunları erkeklerden daha fazla ve kız çocukları okulda erkek çocuklardan daha başarılı.
Dr. Evans yalnızlıkla ilgili önyargıların azalmasıyla flörtleşmekten tamamen vazgeçmenin de kolaylaştığını söylüyor.
“Kaliteli bireysel eğlencenin artması şu demek oluyor, flörtleşmek sıkıcıysa evde kalıp Bridgerton izleyebilirsiniz ya da video oyunu oynayabilirsiniz,” diyor Dr. Evans.
İnsanların kötü olabilecek bir eşleşme yapmak konusunda daha az baskı hissetmesinin kesinlikle iyi olduğunu düşünüyor.
Ancak genç insanlar arasında bağ kurulmasının zorlaşmasından endişeli.
“Erkekler ve kadınlar mahrem düşüncelerini, dünyaya dair farklı bakış açılarını paylaşarak beraber vakit geçirmeyince, empati kurmak da zorlaşıyor,” diyor Dr. Evans.
Flört uygulamalarını araştıran Dr. Sharabi de teknolojinin gerçek dünyada bağ kurulması ihtimalini bir miktar düşürdüğüne katılıyor.
“Barda hoş birini gördüklerinde o kişinin yanına gitmek yerine flört uygulamalarını açıp o kişiyi orada aradıklarını bana söyleyen genç insanlar oldu” diyor.
“Daha önce yapmadığımız bir şekilde insan etkileşiminden kaçtığımızı düşünüyorum.”
‘Gerçek aşk’a inanmak ne tür olumsuzluklara yol açabilir?
Eski tarz romantiklerin aşk anlayışı sorunlu olabilir. Gerçek aşka dair katı inançlara sahip olmak ilişkilerde partnerinin iyi ve kötü yanlarını görmesine engel olabilir.
Partnerinizle yaşadığınız sorunları arkadaşlarınıza anlattığınızda bunları kafaya takmanın yersiz olduğunu mu söylüyorlar? Ya da bir arkadaşınız sizin hiç uygun bulmadığınız biriyle yeni bir ilişkiye başlamış ve bu ilişki zamanla giderek gelişiyor mu?
Psikologlar, ilişkilere başlamamızı ve sürdürmemizi etkileyen iki skaladan söz ediyor.
Bunlardan biri, ilk izlenim ve uyum belirtilerine ne kadar önem verdiğimizi, diğeri ise ilişkilerde sorunları aşma yönünde ne kadar çaba gösterdiğimizi ölçüyor.
Bunlara örtülü ilişki teorileri adı veriliyor (çünkü bu konuları pek konuşmayız). Gerçek aşka inandığımızı düşünürüz, ama başkalarıyla bu konuyu açıktan pek tartışmaz veya yeni bir ilişkiye bunun farkında olarak başlamayız.
İlişkimizde sorunları partnerimizle konuşmaktan kaçınıyor muyuz? Olmadığı halde bir yerde hata mı arıyoruz? İlişkimizi ‘hayalet’ gibi sıyrılıp uzaklaşarak mı sona erdiriyoruz? Bu iki skalayı kullanarak bu soruların yanıtlarını bulabiliriz. Bu örtülü tutumlardaki farklılıklar ayrıca başkalarının aşk yaşamlarındaki tercihlerinin nedenlerini anlamamızı da sağlayabilir.
Bu skalalarda kendi konumunuzu anlamak için aşağıdaki iki anketi yapabilirsiniz.
İlk görüşte aşka mı inanıyorsunuz yoksa aşkın zamanla gelişeceğine mi?
‘Ruh İkizi’ skalası
Aşağıdaki 10 ifadeyi 1 ile 7 arasında puan vererek değerlendirin (1 hiç katılmıyorum, 7 ise tamamen katılıyorum ölçüsünü ifade ediyor)
1.Romantik bir ilişkinin başarısı esas olarak iki kişinin birbiri için “doğru” insan olup olmamasına bağlıdır.
2.Henüz karşılaşmadığım ama benim için mükemmel (veya mükemmele yakın) bir insan vardır.
3.Evliliklerde birçok insan, eşiyle derin bir yakın ilişki keşfeder (inşa eder fikrine zıt olarak).
4.Evlendikten sonra eşimle tutkulu bir aşk yaşamamız benim için çok önemli.
5.Tutkulu bir aşk yaşamadığım insanla evlenemem.
6.”Doğru insan” diye bir şey yoktur.
7.Eşim olacak insanın tanıştığım en muhteşem insan olması lazım.
8.Mükemmel uyum beklentisiyle eş arayan insanlar boşa zaman harcıyor.
9.Birçok evliliğin başarısız olmasının nedeni iki insanın birbiri için uygun olmamasından kaynaklanıyor.
10.İnsanlar arasındaki yakınlık hissi önceden oluşmuştur.
Şimdi puanlamaya gelelim: Önce 1,2, 3, 4, 5, 7, 9 ve 10. ifadeler için verdiğiniz (1’den 7’ye kadar) puanları toplayın. 6 ve 8. ifadelere verdiğiniz yanıtların her birini 8 rakamından çıkarın ve elde ettiğiniz yeni sayıları o soruların yanıtı olarak alın. Örneğin, 6 veya 8. sorudan birine “6” yanıtını vermişseniz bunu 8 rakamından çıkarınca 2 kalır. İşte bu rakamı diğer soruların toplamına ekleyin. Her iki soru için aynı işlemi yaptıktan sonra elde ettiğiniz toplamı, ortalamayı bulmak için 10’a bölün (10 soru olduğu için). Bu şekilde ortalama skorunuzu bulmuş olursunuz.
İlişkilerde sorun çıktığında ‘yürütme’ yaklaşımını benimseyenler bu sorunlarla daha kolay baş edebiliyor.
‘Yürütme’ skalası
Aşağıdaki 9 ifadeye 1 ile 7 arasında puan verin (1 hiç katılmıyorum, 7 ise tamamen katılıyorum ölçüsünü ifade ediyor)
1.Romantik bir ilişkinin başarısı insanların o ilişkiyi yürütmek için verdiği çabaya bağlıdır.
2.Evlilikte çaba uyumdan daha önemlidir.
3.İlişkide aşk gelişir (aşk bulunur fikrine karşı)
4.İnsanlar çaba gösterirse birçok evlilik yürür.
5.Birçok insanla mutlu bir evlilik yürütebilirim, yeter ki makul olsunlar.
6.Birçok evliliğin başarısız olmasının nedeni kişilerin çaba göstermemesinden kaynaklanır.
7.Bir insanı ne kadar iyi tanıdığınız onları tanıma süresiyle ilgilidir.
8.Rastgele bir insanla evlensem de bu beni tatmin eder.
9.Partnerinizi ancak zamanla tanıyabilirsiniz.
Bu anketin sonucunu bulmak için verdiğiniz puanları toplayıp 9’a bölün.
Örtülü ilişki teorileri
Bu anketin soruları ABD’nin Illinois eyaletindeki Aurora Üniversitesi’nden Renae Franiuk’un kullandığı İlişki Teorileri Anketi’nden alınmıştır. Franiuk bu anketi, zımni teoriler ve ilişkide tatmin ve uzun ömür konulu araştırmasında kullanmış.
Anket sonucunuz “ruh ikizi” inancınızın yüksek olduğunu gösterdi ve bu sizi şaşırttıysa bu konuda yalnız değilsiniz, diyor Franiuk. “İnsanlar genellikle ‘yürütme’ anlayışına daha yakın olduğunu sanır, ama ‘ruh ikizi’ anlayışının daha fazla benimsendiğini görürüz. İnsanlar ‘ruh ikizi’ yaklaşımına bilimsel olmadığı için başta soğuk bakarlar. Ona başka bir isim verip bu romantik inançları daha fazla benimsemelerini sağlayabiliriz. Batı kültürü insanları bu inançlara yönelttiği için bu fikirlere inanma isteği çok da şaşırtıcı değil.”
Her iki anketin sonucunu buldunuz. Peki şimdi neye dikkat etmek lazım? İlişkiler zorlu bir döneme girdiğinde ‘yürütme’ anketinde yüksek puan almış insanlar o ilişkiyi düzeltme yönünde çaba gösterip sonuç aldığında tatmin olur. Çiftler ilişkiyi yürütme yönünde ne kadar fazla çaba gösterirse o ilişkiye o kadar adanmış hissederler, karşılarına çıkan zorlukları aşmaya çalışırlar.
Bu nedenle ilişkinin zamanla gelişeceği inancını taşıyanlar, taraflar arasındaki uyum açısından büyük farkları göz ardı ederler. Uyumun zaman içinde gelişeceğine ve bunun için çaba harcamak gerektiğine inanırlar.
‘Ruh ikizi’ anlayışına sahip olanlar ilişkilerindeki sorunları tartışmayıp gücenikliğin daha da büyümesine neden olabilir.
‘Ruh ikizi’ skalasında yüksek puan ne anlama geliyor?
Ruh ikizi arayışında olan ve bir gün ‘doğru insan’ ile karşılaşacaklarına inananlar açısından ise tersi geçerli olup bunun zararlı sonuç vermesi mümkündür.
Özellikle ilişkinin ilk aşamalarında karşılaşılan bir sorun, “mükemmel” ruh ikizinin o kişi olmadığını öğrenmenin hayal kırıklığı ile ilişkinin sona ermesine neden olabilir.
Partnerinin “kendisini hiç anlamadığından” yakınılır veya en ufak bir hata bile hemen “birbirine uyumlu olmamanın kanıtı” olarak görülür.
Gerçek aşka inanan insanların ilişkiyi açıktan bitirme yerine ‘hayalet’ gibi çekilmesine daha sık rastlanır. Eski partneri ile irtibattan kaçınır. Onun kendisi için ideal olmadığını düşündüğünden ilişki için çaba göstermeyi boş görür.
İlişkide sorunlarla karşılaştığında ayrılmamış ve hala gerçek aşkı bulduğuna inanan insanlar bu kez de sorunları görmezlikten gelir. Partnerine karşı daha bağışlayıcı ve ‘ruh ikizi’ olarak düşünmek istediği insanla çatışmadan kaçınan bir tavır takınır. Ufak tefek sorunlarda bu olumlu bir yaklaşım olabilir. “Ama büyük çatışmalardan kaçınıyorsanız, size göre olmayan biri ile yaşamınızı sürdürmek durumunda olursunuz” diyor Franiuk.

Ciddi sonuçlar
Bu ciddi sonuçlar doğurabilir. Sorunlar görmezden gelinir, uzun süreli ilişkiye bakarak partnerin kendisi için uygun insan olduğu yargısı gelişir.
Franiuk, bu ilişkide kalış süresi uzadıkça şiddet bildirimlerinin de arttığını ifade ediyor. Böylece bağışlayıcı özellikleriyle kendilerini tehlikeye atanlar veya doğru insanla ilişki yaşamadığını bildiği halde ekonomik nedenlerle o ilişkiyi sürdürenler oluyor.
Romantik inançlar zamanla değişmiyor. Yani bu özellikleri taşıyorsanız hep öyle kalacaksınız demektir. “Bu teoriler derinlerde yatar. İnsan 20’sine 30’una geldiğinde kişiliği artık oturmuştur. Karakter özellikleri gibi ilişkiye yaklaşım da erken yaşta belli olur – çocuklar bu fikirleri etraflarındaki ilişkilere bakarak edinir” diyor Franiuk.
Ancak romantik ilişkiler konusundaki bu iki örtülü teorinin birbirini dışlaması gerekmiyor. ABD’nin Maryland St Mary’s College Üniversitesi’nde psikolog Gili Freedman, çiftler birlikte çaba gösterdiğinde ilişkinin gelişeceği inancı ile “bir yerlerde ‘doğru’ insanın olduğu” inancının bir arada görülebileceğini söylüyor.
“Bu inançları ifade tarzımızı değiştirebiliriz. Geçmiş deneyimler yeni ilişkilere yaklaşımımızı belirliyor” diyor Freedman. Romantik ‘ruh ikizi’ anlayışına sahip olsanız bile ilişkinizi ‘hayalet’ tavrı ile değil daha vicdanlı ve açık bir tavırla bitirmeniz veya ilişkide sorunları görmezden gelmek yerine onları çözmek için daha bilinçli bir çaba göstermeniz mümkündür.
Gerçek aşkın hiçbir zaman sorunsuz olmayacağına dair bir söz vardır. Ama ilişkiye yaklaşım tarzımızı anlarsak o sorunlar ortaya çıktığında daha kolay aşabiliriz.